25 Mayıs 2016 Çarşamba

BİR ROMANA SIĞINMAK --Gediz Akdeniz'in Elde Var Sıfır ROMANI


Bir Romana Sığınmak
Gediz Akdeniz'in Elde Var Sıfır romanını okumaya başlar başlamaz, daha ilk sayfadan seyahate çıkmış hissine kapılıyorum.
İçimde ''yoldayım hiç bir yerdeyim, yoldayım... '' diyen bir ses var. (bunu bir fotoğraf sergisinde okumuştum, sanırım.)
Metro, istasyonlar ve Moyka Nehri, Nevski Prospect Bulvarı özellikle çok merakımı çekiyor. ''Beyaz Geceleri'' n birinci gece bölümü hakkında, okumaya başlayan Fikret’ in duygularına tercüman olmuş gibi düşündüğümü, Beyaz Geceleri okumadığımı fark ediyorum. Andrey Platonov'un Mutlu Moskova romanını sürekli düşünüyorum. Romanın adını sürekli aklımda tutarak, ne hatırladığımı da bilmeden Elde Var Sıfır' ı okumaya devam ediyorum.
Matematik ve fizik bilgim çok kıt olduğundan, bazı bölümleri anlıyormuş gibi yaparak okuyorum. 128. ve 129. sayfalarda sarsılıyorum.
Fikret; kendini ince ince soymaya çalışan incelikli, insanı yormayan acıtmayan, okuyanı hayal dünyasında yaşatan bir karakter.
Romana sığınıyorum, değişik bir dünyanın içinde geziniyorum, şimdiden kopuyorum...
Nastenka Fikret' e daha çok roman yazdıracak diye düşünürken, romanın sonu benim için tam bir şok oluyor...
Bu sona bir postmodern roman sonu demeliyim belki de...
Elde Var Sıfır' a bir tek Beyaz Geceler bu kadar yakışabilirdi.
Fikret'in kişisel kıyameti çok zarif anlatılıyor. Kitabın enerjisi, kendiliğindenliği, atmosferi büyülüydü sanki...
Düzensizlik, metin, hayat, edebiyat, roman hepsi karmakarışık bir biçimde bu büyüyü üretiyorlardı.
Kaos bir romana dönüşmüştü, anlayıp anlamamak önemsizleşiyordu...
Travmalara yenilmemek, hayata hiç aldırmamak, Romanlara karışmak gerekiyor belki de…
Kaostan en çok ve en güzel yararlanan romanlar oluyor galiba.
Dostoyevskiyen bir roman olmuş demeliyim sonunu düşünerek
Fikret kendinin ötekisiyle çatışmayan, ötekisiyle uzlaşmış bir karakter olmuş, arafta değil sanki…
Rengin Özesmi

7 Aralık 2015 Pazartesi

Yarı Kanatlı


Çiçekli pencerelerin önünden
Geçip gitmişiz gündüz vakti

Yıllar içimizde solmuş 








Senin dokunduğun hiç silinmemiş
Zamanın sırlarında saklanmış


RENGİN ÖZESMİ



18 Eylül 2015 Cuma

Son Amazon


RESİM: Georgi Matevosjan



şarapla kandırılan tanrıçalar masalında
son amazon yenildi
kadın ölümüne yas tuttu
acıyı acıyla yıkadı

rengin özesmi

17 Eylül 2015 Perşembe

Plüton' un kalbi

sonsuzlukta tanrılarınız kör
cüce plüton aforoz edilmiş
labut,
taş ve buz
vakit çok geç
yoksun, ve boşlukta üşüyor kalbi
rengin özesmi

Yalnızlar

resim:Alone (Seule) <<Yalnız>>, 1896 
by Henri de Toulouse-Lautrec


şarkı gibi,
sanki hicaz gibi-
gül yapraklarının küllenmesi gibi kederli…

bir yeni gelinin kolunundaki
bileziklerin şıkırtısı gibi,
hüzünlü…

bir ''an '' sanki akışsız-
müziğin akışına hiç uymayan def sesi gibi…
(kapılmayı önlüyor, duyguyu kesiyor,  durduruyor…)

kendi sesimi tanımıyordum
çok sıkılıyordum
sen sesime düşüyordun…

(annem hep kederli...,(sanki erken gideceğini sezerdi)

(Eski bir yalnızdan öğrendiğim)
(Kendime söyleyemediğim)
(o ''yalnız güz'' herkese gelecekmiş)

bir gündüzden bin YALNIZ gece geçti
o ''yalnız güz'' geldi…
aynada gördüm…

bir kara şiir gibi aklımda yalnızsın
sen sesime düşsen, ben çok sıkılsam
sesimi tanıyamasam...
yeniden eskiye düşsek, bilmiyorsun
yalnızların aynasında
yalnızdan daha yalnız bir yüz taşıyorum...
aklımda bir kara şiir gibi yalnızsın...
eski yalnızların 'ah' ları
yeni yalnızların 'ah' ları
hiç benzemezlermiş
eski resimlerde bir yalnız yüz gördüm
bir gündüzden bin yalnız gece geçti
hala gelmedin...
Rengin Özesmi

29 Temmuz 2015 Çarşamba

yazgı

Kaç dünyadan yalnız geçtin
Bir leblebi
 bir tesbih tanesi
sayy…

Geceyi unutacağız
Bir soluk ağırlıktan kaçacağız

İhanet
Hep ihanet

Münire ‘’şavkı burk da git’’

İnkar, hep inkar;
İnkarın inkarı…

Güvercinler çölde bir kuyuya düşüyordu
Yukarda kuşlarının yanında demiş babası
Burada bir saksafon sesi duyulur…

Kayıplarımızdan kalan boş yeni alanlar
Yosunlanmış eski duygular
Kadın kendi ateşinden yanacak sonunda

Ölüme gözyaşı hep yakışır
İçindeki karanlığı susacaksın mecbursun
Her taşın altında bulurlar seni

Kaderin değişti sen uyurken
Aynamı size vereceğim
Benim gibi görmeyeceksiniz

Siz benim aynamda körsünüz
Ben de aynalara baka baka kör olmuşum

Tutuşup yanmak
Kömürden ateşe dönmek için
Bir bedene sarılarak ölmek için

Zihninde bir gece ümitsiz
Rulet masası

Şiir için o şimdi çok yaşlı bir kadın

Tek başına savaşan ‘’yazgı’’
Kimsenin duymadığı
İzleyicisiz
Tüm kalabalığın kargaşanın içinde
Yalnızzlık
 sevdası…


Rengin Özesmi

21 Temmuz 2015 Salı

Yalnızlar



gül yapraklarının küllenmesi gibi
-eski bir yalnızdan öğrendiğim-

o ''yalnız güz'' geldi-
şarkı gibi,
sanki hicaz gibi-


bir ''an '' sanki akışsız-

bir yeni gelinin kolunundaki
bileziklerin şıkırtısı gibi
hüzünlü

müziğin akışına hiç uymayan def sesi gibi
kapılmayı önlüyor
kesiyor durduruyor

Eski bir yalnızdan öğrendiğim
(Kendime söyleyemediğim)
o ''yalnız güz'' herkese gelecekmiş

kendi sesimi tanımıyordum
çok sıkılıyordum
sen sesime düşüyordun

bir gündüzden bin gece geçti

o ''yalnız yüz'' geldi
bin gece daha geçti bir gündüzden


(annem hep kederli...,(sanki erken gideceğini sezerdi)

bir gündüzden bin gece geçti
hala gelmedin...

bir kara şiir gibi aklımda yalnızsın
sen sesime düşsen, ben çok sıkılsam
sesimi tanıyamasam...


yeniden eskiye düşsek, bilmiyorsun
bin yalnız gece geçti, bir gündüzden

yalnızların aynasında
yalnızdan daha yalnız bir yüz taşıyorum...

Eski bir yalnızdan öğrendiğim
Kendime söylemediğim

aklımda bir kara şiir gibi yalnızsın...

sen sesime düşsen, ben çok sıkılsam
sesimi tanıyamasam...

eski yalnızların 'ah' ları
yeni yalnızların 'ah' ları
hiç benzemezlermiş

eski resimlerde bir yalnız gördüm


rengin özesmi