27 Ağustos 2016 Cumartesi

Görmeyenler için

Aynaya gömülür imge

(Boş bir evden çıkar siyahlar içinde
aksayan bir kadın)

yüzü çizilmiş baştan başa kederle

O değilden geliyorum ben der
(O değilcim olmaktan)

renklerin, şeylerin
karmaşıklığından azade

görmeyenlerin rüyasında
ıssızlığa terk edilen

hissedişler...

insanda,hayatta
eşyada kaygı...

yalnızlık
yüz çeşit ahh sesi çıkarıyor içinden
kibirlilere haddini bildirmek için

(siyah kalemle yazılacaklar ''ahh'' lar ve bu ölü harfler)

içinde çok acı, çok siyah...

tanklar
tren yolları
trenler...

beklenmedik anlık belirişler...

hiç bir şey olmamış gibi yapıyor şiir
(o değilden geliyor
o değilcim olmaktan...)

rengin özesmi

Görmeyenler için

Aynaya gömülür imge

(Boş bir evden çıkar siyahlar içinde
aksayan bir kadın)

yüzü çizilmiş baştan başa kederle

O değilden geliyorum ben der
(O değilcim olmaktan)

renklerin, şeylerin
karmaşıklığından azade

görmeyenlerin rüyasında
ıssızlığa terk edilen

hissedişler...

insanda,hayatta
eşyada kaygı...

yalnızlık
yüz çeşit ahh sesi çıkarıyor içinden
kibirlilere haddini bildirmek için

(siyah kalemle yazılacaklar ''ahh'' lar ve bu ölü harfler)

içinde çok acı, çok siyah...

tanklar
tren yolları
trenler...

beklenmedik anlık belirişler...

hiç bir şey olmamış gibi yapıyor şiir
(o değilden geliyor
o değilcim olmaktan...)

rengin özesmi

25 Mayıs 2016 Çarşamba

BİR ROMANA SIĞINMAK --Gediz Akdeniz'in Elde Var Sıfır ROMANI


Bir Romana Sığınmak
Gediz Akdeniz'in Elde Var Sıfır romanını okumaya başlar başlamaz, daha ilk sayfadan seyahate çıkmış hissine kapılıyorum.
İçimde ''yoldayım hiç bir yerdeyim, yoldayım... '' diyen bir ses var. (bunu bir fotoğraf sergisinde okumuştum, sanırım.)
Metro, istasyonlar ve Moyka Nehri, Nevski Prospect Bulvarı özellikle çok merakımı çekiyor. ''Beyaz Geceleri'' n birinci gece bölümü hakkında, okumaya başlayan Fikret’ in duygularına tercüman olmuş gibi düşündüğümü, Beyaz Geceleri okumadığımı fark ediyorum. Andrey Platonov'un Mutlu Moskova romanını sürekli düşünüyorum. Romanın adını sürekli aklımda tutarak, ne hatırladığımı da bilmeden Elde Var Sıfır' ı okumaya devam ediyorum.
Matematik ve fizik bilgim çok kıt olduğundan, bazı bölümleri anlıyormuş gibi yaparak okuyorum. 128. ve 129. sayfalarda sarsılıyorum.
Fikret; kendini ince ince soymaya çalışan incelikli, insanı yormayan acıtmayan, okuyanı hayal dünyasında yaşatan bir karakter.
Romana sığınıyorum, değişik bir dünyanın içinde geziniyorum, şimdiden kopuyorum...
Nastenka Fikret' e daha çok roman yazdıracak diye düşünürken, romanın sonu benim için tam bir şok oluyor...
Bu sona bir postmodern roman sonu demeliyim belki de...
Elde Var Sıfır' a bir tek Beyaz Geceler bu kadar yakışabilirdi.
Fikret'in kişisel kıyameti çok zarif anlatılıyor. Kitabın enerjisi, kendiliğindenliği, atmosferi büyülüydü sanki...
Düzensizlik, metin, hayat, edebiyat, roman hepsi karmakarışık bir biçimde bu büyüyü üretiyorlardı.
Kaos bir romana dönüşmüştü, anlayıp anlamamak önemsizleşiyordu...
Travmalara yenilmemek, hayata hiç aldırmamak, Romanlara karışmak gerekiyor belki de…
Kaostan en çok ve en güzel yararlanan romanlar oluyor galiba.
Dostoyevskiyen bir roman olmuş demeliyim sonunu düşünerek
Fikret kendinin ötekisiyle çatışmayan, ötekisiyle uzlaşmış bir karakter olmuş, arafta değil sanki…
Rengin Özesmi