Okuma süreci seçtiğimiz kitabı elimize almakla başlar..Ama hangi kitabı neden seçtiğimiz, seçimimizde etkili olan nedenler, genellikle
kafa yormadığımız konulardandır.Oysa günümüzde yayıncılık sektörünün can damarı sayılan reklam ve pazarlama stratejileri hep bu
seçimi etkilemek, belirlemek üzerine kurulmuştur.
Okurun kitap seçimini etkileyecek tüm araçlar,bu satış stratejilerinin saldırı tehditi altındadır.Gazetelerin kitap ekleri, dergilerin yeni yayınları tanıtan sayfaları, televizyonlardaki kitaba ayrılan az sayıdaki programlar. reklam panoları..hep bizim hangi kitabı alıp okumamız gerektiğini belirlemek içindir.
İşte aylak okur,estirilen bu “bize neleri okumamız gerektiğini” söyleyen rüzgara direnen okurdur. Kitabevlerinin giderek “mağaza”,
okurun da “müşteri” olarak adlandırıldığı dönemde, bu anlayışa;kitap-
larını “kitabevleri”nden alarak ve bilinçli bir okur olarak,kendisine sunulanı değil, kendi seçtiğini alarak karşı koyandır.
Aylak okur, belirli bir konuyu araştırmak için düzenli olarak kitabevlerine giden, yeni yayınları izleyen, kitabevi raflarını bu amaçla gözden geçiren okurdan farklıdır.Bu okurların kitap seçimlerini meslekleri, ilgi alanları, çalışma konuları belirler. Belki zaman zaman onlar da aylak okurlar gibi , o an ilgilerini çeken kitapları da alabilirler..Ama bu çok sık rastlanan bir durum değildir. Gönüllerinden geçen kitabı almak, hep çalışma dönemi sonrasının hayallerindendir.
Bir kitabevine girdiğimiz zaman, kafamızda sıralaması sık sık değişen, yeni çıkan kitaplarla uzayan bir liste vardır..Gözlerimiz önce o listedeki kitapları arar..Ama raflarda öyle kitaplar vardır ki, listemizi unutur, onları alırız…Bu, daha önce bir öyküsünü,bir
romanını okuyup sevdiğimiz bir yazarın yeni çıkan bir kitabı olabilir..Şiirlerini sevdiğimiz bir şairin yeni bir şiir kitabı da…Burada
bizim seçimimizi belirleyen zaman içinde oluşturduğumuz okur
kimliğidir.
Aylak okur dediğimiz başına buyruk okurun kitaplığının başkalarının kolayca çözemediği kendine göre bir düzeni vardır. Ama bu düzen dışarıdan bakan bir göz için dağınıktır, düzensizdir. Oysa
kişisel kitaplıklar hep öyledir..öyle de olmalıdır..Okur, kimliğini kitap
düzeniyle de ortaya koyar..
Böyle bir okurun, masasının üzerindeki ya da başucundaki kitaplara bakarsak onun aylaklığının anlamını daha iyi kavrarız…
“Pasajlar”… “Beş Şehir”…”Yunus Emre”…”Ulysses”…
“Okumanın Tarihi”…”Alemdağ’da Var Bir Yılan”...”Büyük Argo Sözlüğü”...”Yazboz”...”Felsefe Defterleri”...”Yerleşik Yabancı”...”Kara
Kitap Üzerine Yazılar”...”Ölü Bir Evden Anılar”...”Sahaf Mendel”…
“Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi”...”Mahur Beste”… “Senelerce Senelerce Evveldi”...”Hapishanenin Doğuşu”...”Totem ve Tabu”…
“Hatıralarım”-Yorgo L.Zarifi…
Her kitap, okurun kitabı eline almadan önceki ruh durumunun bir işaretidir.
Her kitap içindeki boşluğa konulan bir taş olsun ister..Kimi zaman bir şiir..şiirin bir dizesi..
- “içimde ikinci bir insan gibidir / seni sevmek saadeti”-
ya da bir öykünün çağrısı..
- “ Hişt Hişt..”-
Yıllarca önce okunmuş romandan sık sık anılan bir sayfa..Madame de Renal’in Julien Sorel’le karşılaşma sahnesi..Bir kitabın Komün günlerini anlatan sayfaları..
Aylak okur, üşengeç değildir…Diline takılan bir dizenin hangi
şaire ait olduğunu bulmak için, geceyarıları kitap karıştırmaktan kaçın-
maz.Sevdiği bir öykünün nasıl bittiğini anımsayamazsa, kalkar kitaplığındaki tüm öykü kitaplarını elden geçirir. Okuduğu her kitap onu başka bir kitaba, başka bir yazara, başka bir konuya gönderir…Hiç durmaz oraya koşar..Arar... bulur...okur!
Aylak okurun karakterinin edebiyatın kurgu dünyasındaki karşılığı,
ilk çağrıştığı Oblomov’un tersine özgür ruhlu oluşu ve yaşamla didişen
karakteri nedeniyle Marten Eden’dır!
İşte bütün bunlar okur kimliğimizi oluştururlar…İçimizdeki yapı
bunlarla yükselir…Ve yaşadıkça bu yapıyı hep yükseltmek isteriz…Her gün kitap sağanağı gibi yayımlanan kitaplardan almamız gerekenleri bu yapının eksiklerine göre belirleriz..
Başına buyruk okurlar olmasa bu kitap yağmurundan çantalarını kim doldurur , hiç yitmeyen bir merak ve heyecanla evlerde açarlardı?
Bir okurun en mutlu ânı, aldığı kitapları masasına koyduğu,
kitaplığına yerleştirdiği ve okumak için eline aldığı andır!
Mustafa Başarslan
Üsküdar, 19.11.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder