Aynaya gömülür imge
(Boş bir evden çıkar siyahlar içinde
aksayan bir kadın)
yüzü çizilmiş baştan başa kederle
O değilden geliyorum ben der
(O değilcim olmaktan)
renklerin, şeylerin
karmaşıklığından azade
görmeyenlerin rüyasında
ıssızlığa terk edilen
hissedişler...
insanda,hayatta
eşyada kaygı...
yalnızlık
yüz çeşit ahh sesi çıkarıyor içinden
kibirlilere haddini bildirmek için
(siyah kalemle yazılacaklar ''ahh'' lar ve bu ölü harfler)
içinde çok acı, çok siyah...
tanklar
tren yolları
trenler...
beklenmedik anlık belirişler...
hiç bir şey olmamış gibi yapıyor şiir
(o değilden geliyor
o değilcim olmaktan...)
rengin özesmi
27 Ağustos 2016 Cumartesi
25 Mayıs 2016 Çarşamba
BİR ROMANA SIĞINMAK --Gediz Akdeniz'in Elde Var Sıfır ROMANI
Bir Romana Sığınmak
Gediz Akdeniz'in Elde Var Sıfır romanını okumaya başlar başlamaz, daha ilk sayfadan seyahate çıkmış hissine kapılıyorum.
İçimde ''yoldayım hiç bir yerdeyim, yoldayım... '' diyen bir ses var. (bunu bir fotoğraf sergisinde okumuştum, sanırım.)
Metro, istasyonlar ve Moyka Nehri, Nevski Prospect Bulvarı özellikle çok merakımı çekiyor. ''Beyaz Geceleri'' n birinci gece bölümü hakkında, okumaya başlayan Fikret’ in duygularına tercüman olmuş gibi düşündüğümü, Beyaz Geceleri okumadığımı fark ediyorum. Andrey Platonov'un Mutlu Moskova romanını sürekli düşünüyorum. Romanın adını sürekli aklımda tutarak, ne hatırladığımı da bilmeden Elde Var Sıfır' ı okumaya devam ediyorum.
Matematik ve fizik bilgim çok kıt olduğundan, bazı bölümleri anlıyormuş gibi yaparak okuyorum. 128. ve 129. sayfalarda sarsılıyorum.
Fikret; kendini ince ince soymaya çalışan incelikli, insanı yormayan acıtmayan, okuyanı hayal dünyasında yaşatan bir karakter.
Romana sığınıyorum, değişik bir dünyanın içinde geziniyorum, şimdiden kopuyorum...
Nastenka Fikret' e daha çok roman yazdıracak diye düşünürken, romanın sonu benim için tam bir şok oluyor...
Bu sona bir postmodern roman sonu demeliyim belki de...
Bu sona bir postmodern roman sonu demeliyim belki de...
Elde Var Sıfır' a bir tek Beyaz Geceler bu kadar yakışabilirdi.
Fikret'in kişisel kıyameti çok zarif anlatılıyor. Kitabın enerjisi, kendiliğindenliği, atmosferi büyülüydü sanki...
Düzensizlik, metin, hayat, edebiyat, roman hepsi karmakarışık bir biçimde bu büyüyü üretiyorlardı.
Kaos bir romana dönüşmüştü, anlayıp anlamamak önemsizleşiyordu...
Travmalara yenilmemek, hayata hiç aldırmamak, Romanlara karışmak gerekiyor belki de…
Düzensizlik, metin, hayat, edebiyat, roman hepsi karmakarışık bir biçimde bu büyüyü üretiyorlardı.
Kaos bir romana dönüşmüştü, anlayıp anlamamak önemsizleşiyordu...
Travmalara yenilmemek, hayata hiç aldırmamak, Romanlara karışmak gerekiyor belki de…
Kaostan en çok ve en güzel yararlanan romanlar oluyor galiba.
Dostoyevskiyen bir roman olmuş demeliyim sonunu düşünerek
Dostoyevskiyen bir roman olmuş demeliyim sonunu düşünerek
Fikret kendinin ötekisiyle çatışmayan, ötekisiyle uzlaşmış bir karakter olmuş, arafta değil sanki…
Rengin Özesmi
7 Aralık 2015 Pazartesi
Yarı Kanatlı
Çiçekli pencerelerin önünden
Geçip gitmişiz gündüz vakti
Geçip gitmişiz gündüz vakti
Yıllar içimizde solmuş
Senin dokunduğun hiç silinmemiş
Zamanın sırlarında saklanmış
Zamanın sırlarında saklanmış
RENGİN ÖZESMİ
18 Eylül 2015 Cuma
Son Amazon
RESİM: Georgi Matevosjan
şarapla kandırılan
tanrıçalar masalında
son amazon yenildi
kadın ölümüne yas tuttu
acıyı acıyla yıkadı
son amazon yenildi
kadın ölümüne yas tuttu
acıyı acıyla yıkadı
rengin özesmi
17 Eylül 2015 Perşembe
Yalnızlar
resim:Alone (Seule) <<Yalnız>>, 1896
by Henri de Toulouse-Lautrecşarkı gibi,
sanki hicaz gibi-
gül yapraklarının küllenmesi gibi kederli…
bir yeni gelinin kolunundaki
bileziklerin şıkırtısı gibi,
hüzünlü…
bir ''an '' sanki akışsız-
müziğin akışına hiç uymayan def sesi gibi…
(kapılmayı önlüyor, duyguyu kesiyor, durduruyor…)
kendi sesimi tanımıyordum
çok sıkılıyordum
sen sesime düşüyordun…
(annem hep kederli...,(sanki erken gideceğini sezerdi)
(Eski bir yalnızdan öğrendiğim)
(Kendime söyleyemediğim)
(o ''yalnız güz'' herkese gelecekmiş)
bir gündüzden bin YALNIZ gece geçti
o ''yalnız güz'' geldi…
aynada gördüm…
bir kara şiir gibi aklımda yalnızsın
sen sesime düşsen, ben çok sıkılsam
sesimi tanıyamasam...
yeniden eskiye düşsek,
bilmiyorsun
yalnızların aynasında
yalnızdan daha yalnız bir yüz taşıyorum...
yalnızların aynasında
yalnızdan daha yalnız bir yüz taşıyorum...
aklımda bir kara şiir gibi
yalnızsın...
eski yalnızların 'ah' ları
yeni yalnızların 'ah' ları
hiç benzemezlermiş
yeni yalnızların 'ah' ları
hiç benzemezlermiş
eski resimlerde bir yalnız yüz
gördüm
bir gündüzden bin yalnız gece geçti
hala gelmedin...
Rengin
Özesmi
bir gündüzden bin yalnız gece geçti
hala gelmedin...
29 Temmuz 2015 Çarşamba
yazgı
Kaç
dünyadan yalnız geçtin
Bir
leblebi
bir tesbih tanesi
sayy…
Geceyi
unutacağız
Bir
soluk ağırlıktan kaçacağız
İhanet
Hep
ihanet
Münire
‘’şavkı burk da git’’
İnkar,
hep inkar;
İnkarın
inkarı…
Güvercinler
çölde bir kuyuya düşüyordu
Yukarda
kuşlarının yanında demiş babası
Burada
bir saksafon sesi duyulur…
Kayıplarımızdan
kalan boş yeni alanlar
Yosunlanmış
eski duygular
Kadın
kendi ateşinden yanacak sonunda
Ölüme
gözyaşı hep yakışır
İçindeki
karanlığı susacaksın mecbursun
Her
taşın altında bulurlar seni
Kaderin
değişti sen uyurken
Aynamı
size vereceğim
Benim
gibi görmeyeceksiniz
Siz
benim aynamda körsünüz
Ben
de aynalara baka baka kör olmuşum
Tutuşup
yanmak
Kömürden
ateşe dönmek için
Bir
bedene sarılarak ölmek için
Zihninde
bir gece ümitsiz
Rulet
masası
Şiir
için o şimdi çok yaşlı bir kadın
Tek
başına savaşan ‘’yazgı’’
Kimsenin
duymadığı
İzleyicisiz
Tüm
kalabalığın kargaşanın içinde
Yalnızzlık
sevdası…
Rengin
Özesmi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)