Nezih-er yayınevi
tarafından geçen 2018 Temmuz ayında yayımlanan Ece Ayhan Yazılarında Kaotik
Farkındalık kitabımıza, Nesnel Karşılık gerçekliği imgelerinin şiirin içine
yayılması üzerinden yapılan tartışmaları, gözden geçirerek başlamıştık
Bu tartışmaların
Baudrillard ve Kaotik Farkındalık simülasyon Kuramları modellemelerindeki
mümkün karşılıklarını tespit etmeye çalışmıştık.
Kitabımızda
özellikle ‘ikinci yeni’ şairlerinden biri olarak kabul edilen Ece Ayhan’ ın
yazılarına yoğunlaşmıştık.
Bu yazıları, son
yıllarda edebiyat dünyasında da moderniteden kaynaklanan egemen kurgular
karşıtı yeni bir paradigma olarak yer almaya başlayan kaos teorisi metafor
kavramları ile anlamayı denemiştik.
Ayrıca, Ece Ayhan yazılarını kaotik
farkındalık simülasyon kuramı çerçevesinde kritik edebilmenin yollarını
aramıştık.
Ece Ayhan, Sedat Ergin‘in nesnel karşılık
kavramından ne anlıyorsunuz sorusuna,
“şiire gelince bir düşüncenin şiirde karşılığı olmalıdır.
işte o nesnel karşılık‟ı bulamazsan hiçbir şey yapmamış olursun tarihte bir
düşüncenin bir duygunun (meram anlatılmak isteniyorsa) ne yapılır yapılır bir
nesnel karşılık‟ı bulunur bulunmuştur. (doğudaki “mesel” budur sözgelimi)
(mesel yani atasözlerinde bunu işaret ediyor.) "Nesnel karşılık"
kuramından yola çıkan bir şairin coşkuları, duyguları ve heyecanları şiire
aktarıldığı zaman canlı bir dekor şeklinde karşılığını bulmuş olacaktır.”
diye yanıt
vermesinden ve İlhan Berk‘in Kuşlar şiirini söylediklerine örnek olarak
göstermesinden hareket ederek; İlhan Berk’in kuşlar şiirini kitabımızda
incelemiş ve şunları söylemiştik:
Kuşlar şiirinde İlhan Berk bizi doğadaki gözlemlerine
dayalı kuşlar üzerinden, doğa nesnel karşılık gerçekliğinin içine sokuyor. Bu
gerçeklik üzerinden daha şiirin ilk iki dizesinde,
"Öğle düşmüştü, yaralı bir kuş gibi ovaya Ölü günün esri
ipiyle vardığımızda."
Ece Ayhan‘ın söylemiyle dil coşkusu (simülasyon),
"yaralı bir kuş" imgesiyle bizi de birden günün öğle saatlerini
imleyen sıcaklığın bitkinliğin bunaltısı yorgunluğu sarıveriyor sanki…
"Yerimiz vardı," diye ekledi ocaktaki adam Daha çok
deniz kıyılarına çalan sesi."
-2-
Dizelerinde de doğanın bir gerçeği olan deniz kıyısındaki
sesleri çağrışım yoluyla duyuruyor kulağımıza… "Çalan" sözcüğüyle
denizin kıyıya vuruşunu zihnimizin aynasında görebiliyoruz; dalga sesi
aralıklarından adamın sesini de duyuyoruz sanki…
"Akşamla rüzgâr çıktı: Adamı alır atından.
İlk biz, sonra denizi önlerine alanlar kalktı."
Dizeleri ise doğa
nesnel karşılık gerçekliklerindeki rüzgârın gücünü coşkusunu yaratıyor… Ve
“Atları tam yola çekiyorduk ki baktık Çığlık çığlığa bizi bekler
bulduk kuşları.”
Dizelerinde ise bu doğa coşkusu (simülasyon) canlılık, kuş
sürüsünün çığlıkları görünümlerinde yaratılmış…
Toparlarsak, Kuşlar şiiri satırlarındaki kabul gören bir gerçeklik
ilkesi (nesnel karşılık) olarak İlhan Berk‘in yaşantısında gözlemlediği ve
bizim de içinde yaşadığımız doğayı anlıyoruz.
Ve kuşlar şiirinde gerçekliği doğa olan nesnel karşılık
için, ―burada ‘fon‘ ve ’dekor‘ yanlış tespit olur‘ diyen Ece Ayhan’ a katılıyoruz.
Ve İlhan Berk‘in Kuşlar‟ şiirinin dilsel yolda işleyişini doğanın kendisi
içinden (Baudrillard) tanımına uyan bir şekilde simüle edildiğini görüyoruz.
Kitabımızda Kuşlar şiirindeki nesnel
karşılık simülasyonu için bu söylediklerimizi İlhan Berk’in İstanbul şiirinde
de görebiliriz. Ancak Berk İstanbul şiirinde bu simülasyonu (dekoru) bir
katalogdan (Arza Güler fotoğrafları olabilir) merkeze aldığı İstanbul’un
fotoğraflarına bakarak yapıyor gibi. İstanbul şiirini hatırlayalım.
‘’İSTANBUL –İLHAN BERK
İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul'dasın
Havada kaçan bulutların hışırtısı
Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur
yağıyor
Yani cami Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler
Hiç kımıldamıyorlar
Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor’’
Görüldüğü gibi İlhan Berk İstanbul ile
ilgili bir tabloya veya fotoğrafa bakıp İstanbul’ un parçası olmaktan korkuyor gibi;
zira görüntülerin ağırlığı yükü var sanki şiirde (Karaköy Çarşısı gibi).
İstanbul da her yerden görüntülerle kuşatılmışlığımızı anlatıyor bize; (biraz
korku filmi gibi).
-3-
Şiirde görüntülerin ağırlığı gerçeğini
kaybettiriyor, şiirde görüntülerin trajik bir şekilde anlatılması bize yeniden
bakın, İstanbul’ da başka şeyler de göreceksiniz diyen bir şair ve şiir var
karşımızda.
Ancak İlhan Berk’ in İstanbul da veya
İstanbul fotolarında gördüklerinin gerçeklerinde (nesnel) ise; farklı bir
İstanbul farkındalığı var, kendi zihninin içerikleriyle ilgili bir duyarlı
simülasyon gibi, İstanbul için öngöremediğimiz farklı bir anlatım dinamiği var,
farklı bir
‘İstanbul
canlandırması var…
Bakın İlhan Berk bu canlandırmasında
nasıl kendini yaşadığı odasının penceresinden İstanbul’a bakan bir anlatıcı
konumunda tutuyor-görüntüler var ama kendi şiirin dışarısında kalmış.
’İnsanlar sokak sokak çarşı çarşı ev ev
İnsanlar sırt sırta omuz omuza verip durmuşlar
Boyunları bükük
Yorgun asabi kederli kindar
Yığın yığın olmuşlar hepsi köprünün açılmasını bekliyor
Bir anda şehrin dört bucağına akacaklar
Bir anda iki ayrı kıtadaki insanlar gibi
Fatihliyle Beşiktaşlı sarmaş dolaş olacak
Sarı uzun yüzlü cesur işçiler
Dört köşe halinde veya dağınık bir şekilde durmuşlar
Hiç konuşmuyorlar’’
(Görüntüyü ‘’Ağırlaştırıyor’’ hiç
konuşmuyorlar imgesiyle )
……..
……..
‘’Dünyada işlerine giden insanları görmek kadar güzel bir şey
yoktur
(Biliyorum artık akşama
kadar onları hiç görmeyeceğim)’’
………..
………..
Ama diğer bir yandan da pencerenin
arkasında duran kendisini hayaletleştiriyor, bir hayalet gibi nesnesini,
pencere dışındaki İstanbul’u, şiirde ve zihninde duyarlı bir şekilde simüle
ediyor sanki…
Her
ne kadar İlhan Berk, 1 Nisan 1962 tarihinde,
Varlık Dergisi’nde, Muazzez Menemencioğlu’yla yaptığı bir söyleşide, İstanbul üzerine yazdığı şiirleri daha çok
o şehirde yaşamaya bağlar. O, bu şehirde yaşıyorsa, İstanbul’u yazmak
zorundadır. Demişse de.
-4-
Berk’in İstanbul dışında küçük bir yerde doğmuş yaşamış olması (gerçeği yaşadığı oda olan penceresinin arkasında) nedeniyle İstanbul’dan ve onun hala penceresinden İstanbul’da görmediği yerlerin fotolarından korkuyor ve kendisi İstanbul karmaşıklığının içinde bir hayalet olup dolaşıyor belki de…
Berk’in İstanbul dışında küçük bir yerde doğmuş yaşamış olması (gerçeği yaşadığı oda olan penceresinin arkasında) nedeniyle İstanbul’dan ve onun hala penceresinden İstanbul’da görmediği yerlerin fotolarından korkuyor ve kendisi İstanbul karmaşıklığının içinde bir hayalet olup dolaşıyor belki de…
Odasından çıkıp içinde bir türlü olamadığı İstanbul’un basit ve sade yaşayan halkın günlük
hayatını
penceresinden şiirleştirirken:
‘’Dünyaya sade çalışmaya ve cefa çekmeye geldiklerine inanmışlardır Bütün fukara sokaklarda kalabalık halk mahallelerinde
‘’Dünyaya sade çalışmaya ve cefa çekmeye geldiklerine inanmışlardır Bütün fukara sokaklarda kalabalık halk mahallelerinde
Durgun ve düşünceli yüzleriyle onlar vardır’’
Burada gerilimli bir korku filmine
dönüştürüyor, zihninin içeriklerinde;
bu korku İlhan Berk’in pencereden bakan zihninde bir simülasyonun görünümü. Başka kentlerdeki halk da pencerelerinden böyle mi bakıyor kendi görünümüne, ‘’acaba’’yı düşündürüyor, bize.
bu korku İlhan Berk’in pencereden bakan zihninde bir simülasyonun görünümü. Başka kentlerdeki halk da pencerelerinden böyle mi bakıyor kendi görünümüne, ‘’acaba’’yı düşündürüyor, bize.
Sezai Karakoç ise
(Diriliş, 1960) İlhan Berk burada farklı "yaşama'yı anlatıyor; bu da şiiri bir
"hikâye etme" ye dönüştürüyor diyor.
‘’Sen yatağın yorganın bir faytonda
dünyada yapyalnız olduğunu hissediyorsun
Aklından sırayla büyük şehirlerimiz geçer
Ankara İzmir Eskişehir işçileri dönüyor
Zayıf sert bakışlı halim selimdirler
Büyük şehirlerimizin ağızlarında kıvrılıp uzanmışlardır
Büyük şehirlerimiz
Ambarsız İstasyonsuz Silosuz
Fırınların önüne kurşun yağdırsan nafile’’
Orhan Koçak‟ın deyişiyle. İlhan Berk bu şiiriyle, “bir sosyalist olarak yoksulların, alın
terinin, sömürülen işgücünün safındadır” (1992: 166).
Bu şiirden de bizim anladığımız ise;
Berk zihnindeki duyarlı benzetimlerin (simülasyon) bu görüntülerinin arasında
dolaşarak yaşadığı odasında kendini yapyalnız yapıyor. (
yapayalnızlaştırıyor... )
Ece Ayhan ise, kitabımızda da
değinmiştik, nesne gerçekliğini kendi yaratıp etrafında dekoru kendi kuruyor.
Sonra da düzensiz duyarlı simülasyonlarla kurduğu dekordaki gerçeği
kaybettiriyor. Görünümü bir zuhura çeviriyor.
Ece Ayhan‘ın Padişah ile Aslan şiirinde
görüleceği gibi, şiirdeki (İstanbul’ daki) egemen tarih nesnel gerçekliğini
kendi hakikat dili çabalarıyla kaybettirmekte ve okurda İstanbul tarih
imgesini, İlhan Berk’in aksine fotoğraflardaki veya gözlemlediği İstanbul
görünümlerine (bizlerle paylaştığı) değil de içinde yaşayarak gözlemlediği
kendi İstanbul‘unun zuhurlarını ortaya koymaktadır.
1. Perdelersizdir, kalıp sabunlarsızdır; uzamış pencereleri
düşünüyorum. Düşünüyoruz tarihte karaşın.
2. Çınarlar geceleri
büyür. Osuruk ağaçları gündüzleri küçülür bir kent. Çok eski adıyla İstanbul.
Ece Ayhan ‘’düşünüyorum.
düşünüyoruz.’’ Derken İlhan Berk’ ten farklı olarak İstanbul’a yaşadığı odanın
penceresinden bakmıyor, zihnindeki İstanbul karmaşıklığı içinde bir hayalet
gibi dolaşmıyor. Aksine İstanbul’ un içine girip kendini İstanbul’a
karıştırıyor. İstanbul’u bugünlere kadar yaşatan gizemli karmaşıklığın bir
parçası oluyor. Şiiri, İstanbul’u tarihi kendini boynuna dolamış sanki. Böyle
yazıyor şiirleri.
Şiir nerede ikamet ediyor? Sanki İstanbul Boşlukta?
Şair nasıl dönüşüyor, bu dönüşüm (zuhur) şiirin içinde kendini de kaybettiriyor okura...
Şair de şiir ile başka bedenlere başka ‘ben’ lere girip çıkıyor? Ve sanki okuyanı da çok zorluyor yoruyor.
Şiir nerede ikamet ediyor? Sanki İstanbul Boşlukta?
Şair nasıl dönüşüyor, bu dönüşüm (zuhur) şiirin içinde kendini de kaybettiriyor okura...
Şair de şiir ile başka bedenlere başka ‘ben’ lere girip çıkıyor? Ve sanki okuyanı da çok zorluyor yoruyor.
Bizde kitabımızda
şöyle demiştik:
Ama Ece Ayhan‘ın Padişah ile Aslan şiirindeki gibi tarih ‘nesnel karşılığından‘ beklediği, bir sahte dekor inşa etmek de değil, egemen toplumun cinsellikten tarihe kadar olan tüm dayatmalarına karşı şiirlerinde sivil bir şair olarak ―Heterodoks ve Anarşizan deneyciliğini ortaya koymaktır. Belki de Ece Ayhan tarih yeniden yeniden yeniden yazılabilir demekle bunu kastetmiştir.
Ama Ece Ayhan‘ın Padişah ile Aslan şiirindeki gibi tarih ‘nesnel karşılığından‘ beklediği, bir sahte dekor inşa etmek de değil, egemen toplumun cinsellikten tarihe kadar olan tüm dayatmalarına karşı şiirlerinde sivil bir şair olarak ―Heterodoks ve Anarşizan deneyciliğini ortaya koymaktır. Belki de Ece Ayhan tarih yeniden yeniden yeniden yazılabilir demekle bunu kastetmiştir.
Ece Ayhan, İlhan Berk’in aksine kendi
zihninin gerçeği ile yaşadığı odanın penceresinden gördüğü kuşlar… Karşı
kıyıdaki Eleni… İstanbul… görünümleriyle bizi kendimizle barıştırmaya çalışan
bir şair değildir, yazılarında kaotik farkındalık kuramının tanımladığı yeni
bir anarşist (zuhur) deneycidir kendisi.
Batmış bir tramvay, ... ahtapotlar, ince ve upuzun barbarlar.
Yalnızlık dönüşür bir zenci arkadaşa imparator.
Kucağında bir padişahın da kuş. istemiyor bitsin... büyüsü.
Bir boyundaki serüven, uçurum. Hiç konuşmuyoruz.
Anlaşılmayacaksın. Ey kanatsızlık! Koyulaşır ve bir denizin
denizinde ağlarken. Bekleyen bir çocuk. Yelkenli.
-6-
-6-
Örneğin, Ece Ayhan’ın bu şiirindeki
İstanbul, kendi İstanbul görünümlerinden
bize kendimizle barışma yolunu gösteren ve İstanbul’a olan egzotik aşkını
odasında bizle paylaşan İlhan Berk’ in İstanbul’u değildir. Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanında sular çekildiğinde boğazdan çıkacakları
Nişantaşı’ndaki penceresinden hayal ederken kullandığı yerel kaotik listeleme
de değildir bu, kaotik ebruli bir dekor içinde karıştığı İstanbul’un
karmaşıklığının onu yok etmek isteyen tarihle olan bir anarşist
hesaplaşmasıdır.
Sevim Burak, oğlu
Karaca Borar' a yazdığı bir mektupta, bu durumu şöyle anlatır:". ... "Bir devri daim işidir yazmak,
boyuna kelimeler ve sen yer değiştireceksin." dediği gibi sanki…
Düzensizlik, şiir,
hayat, şair hepsi sudaki ebrunun tuvalde dönüştürülmesi gibi karmakarışık
birbirine karışan boyalar gibi özgürleşen bir büyüyü üretiyorlar. Kaos baş
kaldıran bir şiire dönüşüyor, okurda anlayıp anlamamak önemsizleşiyor…
Ece Ayhan’ın bu şiirindeki okurun
gördüğü kuş, İlhan Berk’in kuşlar şiirinde resimden çıkartıp okurda
canlandırdığı bir barış kuşu değildir, padişah kucağında oturan kuş okurda
tarih içinde zamanı kaybettiren bir yeni anarşisttir. Bu yüzden okur bir
‘zenci’ gibi tarih içinde sadece yalnızlığına bir yer bulmak için değil,
yaşadığı zamanı bulmaya çalışan bir deneyci umuduyla şiiri tekrar tekrar okur.
Bu deneme ile,
Nurullah ULUTAŞ’ ın, İLHAN BERK’İN ŞİİRLERİNDE İSTANBUL TEMASI çalışmasında
bahsi geçen İlhan Berk’ in anlattıklarına da farklı bir yorum getirdiğimizi
düşünüyoruz.
(“Ben, resme çok meraklı bir adamım. İllüstrasyonları, gravürleri toplar, inceler, üstlerindeki yazıların anlamlarını çözmeye çalışırım. Eski bir İstanbul gravürü, birdenbire ilgilendirir. Oturur,
incelerim. Bu, daha sonra beni yazmaya götürecektir.” (Berk 2005)
Umarız, bilinen arkadaşlıklarından da öte, İlhan Berk ve Ece Ayhan’ın özelikle içinde İstanbul barındıran şiirlerinden gördüğümüz aralarındaki kaotik farkındalık dolanmışlığı sizlerle paylaşabildik.
Rengin Özesmi
Gediz Akdeniz
Kaynaklar
(1)İLHAN BERK’İN ŞİİRLERİNDE İSTANBUL TEMASI
Nurullah ULUTAŞ*(1 Nisan 1962 tarihinde, Varlık Dergisi’nde, Muazzez Menemencioğlu’yla yaptığı bir söyleşide, İstanbul üzerine yazdığı şiirleri daha çok o şehirde yaşamaya bağlar. O, bu şehirde yaşıyorsa, İstanbul’u yazmak zorundadır.)
(1)İLHAN BERK’İN ŞİİRLERİNDE İSTANBUL TEMASI
Nurullah ULUTAŞ*(1 Nisan 1962 tarihinde, Varlık Dergisi’nde, Muazzez Menemencioğlu’yla yaptığı bir söyleşide, İstanbul üzerine yazdığı şiirleri daha çok o şehirde yaşamaya bağlar. O, bu şehirde yaşıyorsa, İstanbul’u yazmak zorundadır.)
(2)Sezai Karakoç Diriliş, 1960 (da dediği gibi Burda,. İlhan Berk farklı "yaşama'yı anlatıyor; bu da şiiri bir "hikâye etme" ye dönüştürüyor.)
(3)ORHAN KOÇAK (
Koçak‟ın deyişiyle. “bir sosyalist
olarak yoksulların, alın terinin, sömürülen işgücünün safındadır” (1992:
166).’’ DEFTER DERGİSİ SAYI 19 KIŞ 1992 SAYFA 158-175)
(4)MACH 1'DEN
MEKTUPLAR kitabı, SEVİM BURAK, Logos Yayıncılık 1990 baskısı,
(5)Ece Ayhan
Yazılarında Kaotik Farkındalık Rengin Özesmi-Gediz Akdeniz Nezih-er Yayınları
İzmir-2018
(6)Kara Kitap
Orhan PAMUK Can yayınları 1990 baskısı,
(7) Jean
Baudrillard, (2011) Simülakrlar ve Simülasyon, Çev. Oğuz Adanır, Doğu Batı
Yayınları, Ankara.
(8)Gediz Akdeniz, (2010) Disorder in Complex Human System, Proceedings of the Conference in Honor of Murray Gell-Mann's 80th Birthday Quantum Mechanics, Elementary Particles, Quantum Cosmologyand Complexity, edited by H. Fritzschand K. K.Phua, World Scientific Publishing, p. 630-637; Gediz Akdeniz, (2015-2016-2017) Kaotik Farkındalık Simülasyon Kuramı ve Zuhur, www.gedizakdeniz.com; Tayfun Gönül, (2008) Düzenden Kaosa Zuhur, Gediz Akdeniz ile Söyleşi, Kaos Yayınları-İstanbul.
(9) Ece Ayhan, (1984) Yalnız Kardeşçe—(söyleşiler konuşmalar, denemeler) (Bir Söyleşi sayfa: 13.-Sedat Ergin-Ece Ayhan: (İlhan BERK‘in Kuşlar Şiirini örnek gösteriyor) evrim sanat galerisi yayınları –İstanbul.
(8)Gediz Akdeniz, (2010) Disorder in Complex Human System, Proceedings of the Conference in Honor of Murray Gell-Mann's 80th Birthday Quantum Mechanics, Elementary Particles, Quantum Cosmologyand Complexity, edited by H. Fritzschand K. K.Phua, World Scientific Publishing, p. 630-637; Gediz Akdeniz, (2015-2016-2017) Kaotik Farkındalık Simülasyon Kuramı ve Zuhur, www.gedizakdeniz.com; Tayfun Gönül, (2008) Düzenden Kaosa Zuhur, Gediz Akdeniz ile Söyleşi, Kaos Yayınları-İstanbul.
(9) Ece Ayhan, (1984) Yalnız Kardeşçe—(söyleşiler konuşmalar, denemeler) (Bir Söyleşi sayfa: 13.-Sedat Ergin-Ece Ayhan: (İlhan BERK‘in Kuşlar Şiirini örnek gösteriyor) evrim sanat galerisi yayınları –İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder